Kitabın Adı : Hikayelerinden Seçmeler
Kitabın Yazarı : Haldun Taner
Kitabın Yayınevi : ?
Kitabın Basım Yılı : ?
Sayfa Sayısı : ?
HALDUN TANER
1915-1986 yılları arasında yaşamıştır. Galatasaray Lisesi'ni bitirdikten sonra Heidelberg Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde öğrenim görmüştür. Türkiye'ye dönünce, İstanbul Üniversitesi'nde Alman Dili ve Edebiyatı okumuştur. Tercüme gazetesinin başyazarlığını yapmıştır. Milliyet gazetesinde pazar sohbetlerini yıllarca sürdürmüştür. İlk hikâyesinin adı 'Töhmet' olan yazar, mizah ve yergi gücü yüksek, büyük şehrin yaşamlarını anlatan hikâyeler yazmıştır. Başlıca eserleri: Yaşasın Demokrasi, Şişhaneye Yağmur Yağıyordu, On İkiye Bir Var, Dışardakiler, Lütfen Dokunmayın'dır.
HİKÂYELER
Haldun Taner, hikâyelerinde yapma bir edebiyattan kaçınmayı ve bugünün sosyal meselelerine de değinmeyi amaç edinmiştir. Onun hikâyelerinde mizah ve yergi, güldürme dikkati çeker. Kahramanlarını kendi şiveleri ile konuşturmaya gayret eder. Toplumun aksaklıklarını realist bir şekilde veya güldürme yolu ile ortaya koymaya çalışır. Canlı, neşeli bir üslubu vardır. Hikâye kitaplarından bazılarının isimleri şunlardır: Tuş, Ay Işığında Çalışkur, Şişhaneye Yağmur Yağıyordu.
Hikâyelerinden Bazılarının Özetleri
KONÇİNALAR
Hikâye, yazarın iskambil kâğıtlarını kişileştirip, onlara hayali özellikler yüklemesi şeklinde kurgulanmıştır.
Yazarın iskambil destesinden en sevdiği kâğıt The Joly Jocker'dır. The Joly Jocker'ı uçarı, cambaz, sihirbaz, neşe dolu bir kişi olarak düşünür. Çünkü bu kâğıtlar her girdikleri oyuna renk ve neşe katmaktadır.
Destenin en itibarlı kâğıtları, Beyler yani 'As'lardır. Yazar, oldum olası aslardan nefret etmektedir. Onların her birinde bir kral havası vardır. Yazar ise asla as olamayacağı için onlardan hoşlanmaz.
Karamaca beyinde uğursuz bir şeyler sezer. Ona göre, onun sarayında karanlık işler çevrilmekte, mahzenlerinde kelleler uçurulmaktadır.
İspati beyini ise bir Bizans beyine benzetir.
Kupa beyi içlerinde kendisini en yakın hissettiğidir. Onu Osmanlı hanedanına mensup olarak hayal eder.
Karo beyi bir Selçuklu sultanı olmalıdır. Asil, kibar bir havası vardır. Nazik, sevimli biridir.
Resimli kâğıtlar içinde yazarın en çok kanının ısındığı Kupa kızıdır. Kupa kızı; beyaz tenli, etine dolgun, hanım hanımcık bir kızdır. Liseyi bile okuyamamıştır. Ama dikiş nakış bilir. Evin bütün temizlik işlerini yapar. Evlenince de eşi bulunmaz bir hayat arkadaşı olacaktır. Çünkü bu cins kadınlar çocuklarına ve kocalarına çok düşkün olurlar. Onunla evlenince kayın, akıllı uslu Kupa oğlu olacaktır ayrıca.
Babaları Kupa papazı babacan, cana yakın, hoşsohbet bir insandır. Sürekli fıkralar anlatıp güler.
İspati kızı ise sakin, masum gibi görünür. Fakat içten pazarlıklıdır. Ona hiç güven olmaz. Çok temiz gibi görünür; fakat ahlaksızın tekidir. Maçanın oğlu ile sinemalara, plajlara gider. İspati oğlu ise ablasından beterdir. Sarhoş, kumarbaz biridir.
Karolara gelince, kişizade, güngörmüş bir ailedir. Babalan hariciyeden emeklidir. Kızları matmazellerle el bebek gül bebek büyütülmüştür. Beş senedir İngiliz Filolojisi'ne gider, bir türlü bitiremez. Erkek kardeşi ise oğlandan daha çok kıza benzeyen, şımartılmış, eroin dahi kullanan biridir. Yazar böyle asil babadan böyle çocukların olduğuna hayıflanır.
Maçalar bir Ermeni ailesidir. Gedikpaşa'da otururlar. Peder, koyu bir katoliktir. Oğlu, Mahmutpaşa'da bir tuhafiye işletmektedir. Kızı, Maça kızı; esmer, kara kaşlı, kara gözlü biridir. Çok tutucudur. Çok kaba sofudur. Ağırbaşlı bir kısmet beklemektedir.
Resimli kâğıtlardan sonra onlularla dokuzlular gelir. Bunlar önemli oyunlara katılma imtiyazına sahiptirler. Bu yüzden hâllerinde bir budalalık göze çarpar. Dokuzluları, mabeynci veya stile, uşağa benzetir. Sekizliler ve yedililer ise ancak bahçıvan yamağı olabilirler.
Konçinalar'a en son sıra gelir. En pespaye oyunlarda bile işe yaramazlar. Oyunları, üzgün ve küskün dışarıdan seyrederler. Varoluşlarının sebebi, öbür kâğıtlara basamak olmaktır. Bu yüzden kölelere benzerler.
Yazar, deste içindeki bu derebeylik sisteminden ve adaletsizlikten nefret etmektedir. Deste içinde demokrasiyi sağlayacak parya ile beyleri aynı sınıfta olduracak bir oyun yoktur. Bunu anladığı günden beri yazar, artık her kâğıda eşit değer tanıyan biricik oyun Pasyans dışında oyun oynamamaktadır.
BİR MOTORDA DÖRT KİŞİ
Güverteyi aydınlatan loş ışığın altında dört kişi vardır: San saçlı bir kadın, çiğ et kokan bir kasap, kel bir profesör, pipolu bir delikanlı. Hepsinin ortak özelliği, son; vapuru kaçırdıkları için uykulu kaptana beş lira vererek bu bu motora atlamış olmalarıdır.
Motor, karanlık bir denizde giderken, her biri kendi içine kapanmış, farklı şeyler düşünmektedir. Esmer delikanlı az evvel ayrıldığı kız arkadaşını, profesör tramvayda okuduğu bir makaleyi, kasap toptancının yolladığı son faturayı düşünmektedir.
Sarışın kadın, üşümüş olduğu için içeriye girer. İçeriye girince yanık bir benzin kokusundan başı döner. Bir pencerenin önüne oturarak dışarıyı seyretmeye başlar. Çamlıca sırtlarında iki uçaksavarın hareketlerini izlerken arka arkaya hemen yakınından bir ateş böceğine benzeyen ışıltılar görür. Bu ışıltıların ardı arkası kesilmez. Birden duyduğu yanık kokusunu hatırlayınca "Yangın var!" diye bağırmaya başlar.
Her yeri bir duman kaplamıştır. Kasap, şaşkınlıktan minderi kucaklamış, profesör tek can simidini başından geçirmiştir. Sarışın kadın, yüzme bilmediğini söyleyerek gence sokulur, kurtarması için ona yalvarır. Genç de yüzme bilmediğini söyler. Oysa yalnızca kendini kurtarabilecek kadar yüzebileceğine inandığı için yalan söylemektedir. Sarışın kadın, feryat içinde kasaba döner. Kasap onu duymaz bile, kurtulursa üç adak adayacağına dair sözler vermektedir. Profesör, ölüm korkusundan beti benzi atmış bir hâldedir. Oysa bugün bir de derste Sokrates'in hayatı bir çırpıda sildiğini anlatmış, kendisinin de aynı şeyi yapabileceğini söylemiştir. Sarışın kadın, bu sefer su dolduran çımacıya yalvarmaya başlar.
Kaptan, olaya müdahale eder. Hepsine kızar. Motordaki sorun hallolmuştur çünkü. Bir süre sonra her şey yoluna girer ve motor aynı hızla çalışmaya başlar. Güverteyi aydınlatan hüzünlü ampulün altında dört yolcu yine kendi dünyalarına çekilmiş bir hâlde otururlar.
Sarışın kadın, sessizleşmiş, elleri titrediği için sigara içememektedir. Genç delikanlı, daha masum bir şekilde pipo içmektedir. Kasap ise adadığı üç kurbandan vazgeçmeyi vicdanına kabul ettirmeye çalışmaktadır Profesör, esmer delikanlı ve kasap sahile inince hemen motordan atlar. Sarışın kadın, yüksek ökçeleri ile atlamakta zorlanınca biraz önce hayatını kurtarması için yalvardığı çımacı yardım için elini uzatır. Sarışın kadın, bu ter kokulu çımacının elinden tutmamak için kendisi atlayarak oradan uzaklaşır. |