Zurafa

=> ZURAFALAR ALEMI <=

Zürafanın yolculuğu sırasındaki zarif yürüyüşünün bir sebebi, yürürken genellikle vücudunun bir yanındaki bacaklarını aynı zamanda hareket ettirmesidir. Bu tip yürüyüş, bir geminin dalgaların üzerinde yol alışını andıran düzgün sallantılı bir hareket vücuda getirir.zürafa istediği zaman vücudunun bir tarafındaki ön bacakla öbür tarafındaki arka bacağı aynı zamanda hareket ettirerek de yürüyebilir. Gerektiği zaman dörtnala koğuşu ise görülecek şeydir.

Zürafa Annesi ile...


Zürafanın deveyle paylaştığı başka bir özellik de suda avantajlı durumda olmayışıdır. Değil yüzmek, sığ suda yürümeyi bile zor becerir. Hele derîn bîr ırmak, zürafamn asla aşamayacağı bir engeldir.
Toprağın sıkı ve sert olduğu kurak araziler zürafa için şarttır. Bataklıklı araziden geçerken çamurlara saplanır ve bir daha kurtulamaz. Uzunlukları 30 santimi bulduğu halde, toynakları, bu son derece boylu, muazzam vücuda sert ve sağlam toprakların dışında destek olamazlar.



Zürafamn ataları ilkel çağlarda Asya ve Avrupa'da dolaşırlardı, fakat Amerika'ya ayak basmamışlardı. Zürafa daha yakm tarihlerde yalnız Afrika'da yaşamaya devam etmiştir. Hayatlarında hiç zürafa görmemiş olan eski Avrupalılar bu hayvanın efsanevî bir yaratık olduğunu sanırlardı. Adı, Arapça'da «zarif yaratık» ve «çabuk yürüyen» gibi çift anlama gelmektedir. Hayvan Güney Afrika'da «kameel» diye tanınırdı. Adına «camelopardalis» diyen eski Roma'lılar ise, onun, babası leopar, anası deve olan mitolojik bir yaratık olduğunu sanırlardı. Avrupa'ya ilk ayak basan zürafa, İsa'dan önce 46 tarihinde Jül Sezar tarafından getirilmiş ve Roma'da halka gösterilmişti.

Zürafaların gayet belirli iki türü vardır. Büyük Sahra'mn güneyindeki Afrika bölgelerinin çoğunda bulunan yaygın türe lekeli zürafa (Giraffa camelopardalis) denilir. Adi zürafanın bulunduğu bölgeye göre az çok değişen on bir alttürü vardır. «Ağlı zürafa» (Giraffa reticulata) daha güzel sayılan öbür türdür. Doğu Afrika'da yaşayan bu zürafanın, ince beyaz çizgilerden örülmüş bir ağla birbirinden ayrılmış karaciğer renkli ve dört kenarlı benekleri vardır.

Zürafanın en uzun boylu hayvan olduktan başka, irilik itibariyle üçüncülüğü gergedanla paylaşır. İri erkek zürafa. iki ton ağırlığında olur.

Dişi zürafa eşinden 60-90 santim daha kısa olduğu gibi, ağırlığı da ancak 600-700 kilodur.

Zürafa'nın, boynunun uzunluğu kadar ilginç bir özeîliği, bu uzun boynundaki kemik sayısının bir attakinden veya inektekinden fazla olmayışıdır. Boynunun uzunluğu sırf buradaki kemiklerin uzamış olmasından ileri gelir, yoksa omur sayısındaki bir fazlalıktan değil. Zürafa'nın omuzları şüphesiz kaba etlerinden çok daha yüksektedir.

Zürafaların erkeğinin de, dişisinin de boynuzları vardır. Ama bunlar, deri ve tüyle kaplı ve uçlarında siyah bir kıl kümesi bulunan gayet kısa boynuzlardır. Kuzey türünden bazı zürafalarda, gözlerin arasında ve alındaki çiftin önünde.üçüncü bir boynuzları vardır. Bu yetmezmiş gibi, yaşlı erkek zürafaların çok kere ilk boynuz çiftinin arkasında, alçak çıkıntılar şeklinde ilkel bir ikinci boynuz çifti bulunur.

Zürafanın, uzun siyah kirpiklerle çevrelenmiş iri koyu kahverengi gözlerinin dokunaklı bir ifadesi vardır. Afrika av hayvanlarının arasında görüşü en keskin olanı zürafadır. Boyu da şüphesiz daha geniş sahaları göz altında tutabilmesini sağlar.

Zürafanın dudakları uzun ve kıllıdır, ayrıca cisimleri tutabilme kabiliyeti vardır. Ağzm epey uzağına uzayabilen uzun dil yetişkin zürafalarda 45 - 50 santim uzunluğunda olabilir. Hayvanın ensesinde kısa tüylerden meydana gelmiş bir yele vardır, uzun sayılabilecek kuyruğunun ucunda da bir kıl kümesi göze çarpar.

Zürafa arkadaş canlısı bir hayvansa da, meydana getirdiği sürüler fazla kalabalık değildir. On, on beş zürafadan fazlasına pek ender olarak bir arada rastlanılır. Bu sürüler de dişiler, yavruları ve genellikle bir tek yetişkin erkekten vücuda gelir. Haremi olmayan erkek zürafalar ya yalnız yaşar, ya da ikili, üçlü gruplar halinde dolaşırlar.

Gerektiği takdirde tehlikeli bir düşman olabilen zürafa, başıyla yıkıcı bir darbe indirebilir. Ön ve arka ayaklarının tekmesi de korkunçtur.

Erkek zürafaların arasındaki dövüşler:

İki erkek zürafa, dövüştükleri zaman, birbirlerinin göğsüne ve boynuna nişan alırlar. Bazen zürafanın biri indirdiği darbeyi isabet ettire-meyerek küt diye yere oturur. Bu dövüşlerin ölümle sonuçlandığı enderdir. Bununla beraber 50 kiloluk kafayla indirilen isabetli bir darbe, öbür zürafanın boynunu kırabilir. Arada, boyun kemikleri yerinden çıkmış zürafalara ve boynu kırılmış ölü erkek zürafalara rastlanır. Bu kazalar belli ki dövüş sonucudur.

Dövüşten Çıkmış Yenilen zavallı Zürafa


Zürafanın boynuzları tehlikeli silâhlardan sayılmazlar. Tepeleri yuvarlanmış ve yastıklanmış olduğundan bir cismi delebilme kabiliyetleri yoktur. Normal düşmanlarıyla dövüşürken, zürafa başıyla darbeler indirdikten başka, ön ayaklarını yerinde kullanmayı bilir. Zürafanın tekmesinin, bir tonu aşkın kemik ve kas tarafından desteklendiği unutulmamalıdır.

Zürafanın en tehlikeli düşmanı:


Zürafanın kendi hemcinslerinden ve insanoğlundan başka Afrika'da bir tek tabiî düşmanı vardır: Arslan. Fakat bu tehlikeli etçilin zürafaya saldırması bazı şartlara bağlıdır. Bir kere aç olması lâzımdır. İkincisi, bir tek arslan yetişkin bir zürafaya saldırmaya cesaret edemez. Fakat iki veya daha fazla sayıda arslanın yetişkin erkek zürafaları öldürdükleri görülmüştür. Son olarak da, arslanlar zürafaya ancak tetikte olmadıkdıkları zaman, yani su içmek üzere başını aşağıya sarkıttığı zaman saldıracaklardır. Ağzının su seviyesine inebilmesi için, zürafa bu sıralarda ön bacaklarını ardına kadar açar.

Zürafanın oldukça uzun bir hayat süresi vardır. Esaret hayatında yirmi sekiz yıl yaşadığı görülmüştür.

Zürafaların Korkulu Rüyası: Aslan


Zürafanın kusursuz bir karakteri olduğunu söyleyebiliriz. Hayatını koruması gerekmedikçe, kimsenin canını yakmaz. Çiftçilere zararlı faaliyetleri de yoktur. Fakat arada insanların canını sıktığı olur. Meselâ birkaç yıl önce Uganda'da tam 960 kilometrelik telgraf teli işe yaramaz hale gelmişti. Dört, beş zürafa tellere çarparak neredeyse başlarının kopması tehlikesiyle karşılaşmışlardı. İlgililer bunun üzerine telgraf tellerini 90 santim yükselterek bu gibi kazaların önünü aldılar.

Zürafa kurak ve açık çalılık araziyi sever. Sık ormanlarla bataklıklar bu gökdelen yaratığın aynı derecede canını sıkarlar. Yerdeki otlan ancak güçlükle otlayabildiğinden, yaşayabilmek için ağaçlara aykın yerde yaşaması şarttır. Bu hayvanın en sevdiği yiyecek, Afrika ovalarının en yaygın ağacı akasyanın yapraklarıyla sürgünleridir. Zürafarun vücudundaki işaretler akasya ağaçlarından meydana gelmiş bir fonun önünde, gölge ve ışık lekelerini andırarak mükemmel bir kamuflaj görevi görürler.

Zürafa uzun süreler, birkaç hafta, hatta bir ay su içmeden yaşayabilir. Suya kilometrelerce ijpakuktaki kurak bölgelerde rahatça yaşayabilmesinin sırrı, yapraklardan nem çekebilme kabiliyetidir. Fakat suyun bol olduğu yerlerde zürafa da muntazaman su içer. Bir zürafia haftada yaklaşık olarak 8 litre su içer.
Uyumak kadar basit bir olay bile zürafa gibi fazla boylu bir yaratık için önemli bir mesele halini alır. Bazı yetişkin zürafalar tıpkı bazı filler gibi ender olarak yere yatarlar,

Ayakta uyumayı tercih ederler. Fakat bu, genel kaide değildir. Bazı bölgelerde zürafaların da uyumak için başka hayvanlar gibi yere yattıkları görülmektedir.



Zürafanın ses kirişleri olmadığına, bundan ötürü de dilsiz olduğuna dair bir inanış vardır. Ses çıkardıkları zaman kimse yanlarında bulunmadığı için, aynı şey başka hayvanlar hakkında da düşünülmüştür. Halbuki zürafa dilsiz değildir, hatta bazı sesler çıkardığına dair elimizde delil bile vardır. Örneğin, yavrusu yanından fazlaca uzaklaştığı zaman, dişi zürafa hafif bir çağırı duyurur. Bir keresinde de atla arkasından yetişilen bir yavru zürafa boru gibi ötmüştü.

New York Hayvanat Bahçesi veterinerlerinden Dr. Goss iri bir erkek zürafanın otopsisini yaparken iyice gelişmemiş ses kirişlerine rastlamıştı. Halbuki bahis konusu zürafa ölmeden önce inilti ve böğürtü gibi sesler çıkarmıştı. Buna dayanarak, zürafanın ses kirişlerinin tesirsiz olduğunu, fakat hayvanın, onların yardımı olmaksızın ses çıkarabildiğini söyleyebiliriz.



Görünüşe bakılırsa, zürafaların belli bir çiftleşme mevsimi yoktur. Çiftleşmeden on dört veya on beş ay sonra dünyaya gelen yavru zürafa 150 santim boyundadır. Bu sevimsiz yaratık sadece boyun ile ba caklardan meydana gelmiş gözük mektedir.

Yavru zürafa önceleri bacaklarının üzerinde sallanırsa da, doğumunun üzerinden yirmi dakika geçtikten sonra kendiliğinden ayağa kalkıp gezinmeye başlayabilir. İlk yemeğini yemeye de artık hazırdır. Yavru hayatının ilk dokuz ayında anne sütüyle yaşar. Fakat bundan sonra,, akasya ağa,cmın dallarına uzanıp karnını doyurabilecek kadar boy atmış olur.

Yavru zürafa da bütün yavrular gibi oynamayı ve zıplamayı sever. Küçük yavruların bulunduğu sürülerde, bunlar iki, üç gardiyanın kontrolündedir. Yavruların sürüden fazla uzaklaşıp aslanlara yem olmamalarına göz kulak olmak, yetişkin zürafaların vazifesidir. Fazlaca cesur bir yavru oyun arasında sürüyle arasını açacak olursa, gardiyanlardan biri dörtnala koşarak onu yine emniyete sürer.

Facebook beğen
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol